Özne, iktidar ve sınıf.

 

1-      Herhangi bir etkide bulunana, bir kuvvet sahibidir deriz. Bir şeyi değiştirmeye kabilse, bu bir şekil değişikliği olabileceği gibi direnç veya tepki kuvvetini tetiklemek ile de olur, kuvvet barındırır, veya insan gözünde kuvvetten başka bir şey değildir.

2-      Kuvvetten başka bir şeye sahip olmayan, kendi başına kuvvet olan, bunu neye borçlu olduğunu açık etmez. Bunu ‘anlamak’ insanî bir eylemdir, anlaşılacak olan evrensellik barındırmaz, anlaşılanın da kuvvetini inananlardan alan bir uygulama kuvveti olur. Pek çok fikir, kuvvetlerini böyle bulur.

3-      Kuvvetini inananlarından bulan fikirler, soyut ve ayakları yere değmeyen şeyler düşünce dünyasındaki iktidarı kurarlar veyahut ele geçirirler. Bu onların birinci eylemidir, varolmak için güç gereklidir denir, zira varolan güçlüdür. Gücünü iktidarında üretir ve gücü iktidarını üretir.

4-      Böylece varolmayı ele geçirenler, kendileri için ele geçirilmesini beklemiş olur. Marangoz doğanın insandışılığını yenerek ağacı insanlaştırır, aynı oranda kendini ona bağlı kılar (sandalye olduktan sonra kimse taşa oturmak istemez), ona varoluş üflediği oranda kendi gücünden verir, sandalyenin de bir iktidarı olur ve varoluş amacı olduğu için biz amaçsız doğanlardan güçsüz olduğu sanılanlar, pekçok yerde kendini yaratan kuvvetten bağımsız ve onun tek varoluş sebebi olur.

5-      O halde savaşlar Allah veya millet için yapılabilir ki bunlar kimseye ait değildir ve herkes onları yaratır ve herkes onlar için yaratılır. O halde namus ve töre için kadın öldürülebilir ki erkek de kadın da töreyi yaratır ve töre olduğu için erkek ve kadınlardır ve aralarında kurdukları sıralanma düzeni de dünyayı algılamanın bir biçiminden başkası değildir, kol kuvveti olanda iktidar olduğu yanılgısının bilinçli sömürülmesidir ve başka bir şey değildir.

6-      O halde erkek varsa kadın, kadın varsa erkek, ikisi de varsa töre ve aile, ikisi de varsa iyi aile çocukları ve kutsal evlilik vardır. Ve zincir bir yerde dağıldığında dahi özneler varoldukça, çakmak çakınca ‘yanayım mı’ diye sormadan yanan gaz gibi bu zincirler de zorunluluktan ve spontane şekilde tekrar kurulur.

7-      O halde iktidarı var kılan, öznelerin varoluşudur. Gücünü teslim eden öznelerin. O halde kuvvet bir zamanlar öznenin mülkü idi, daha sonra kapital, töre, hukuk, devlet ve toplum olana kadar. Ama varoluşu kısıtlı olana özne deriz, etki edebilecekleri kendisine yabancı olana ve her şeyden soyut olana.

8-      Her şeyden soyut, gözlemci ve kısıtlanmış olana, her soyutlamanın yaratıcısı denebilir mi? Bu bir insan sorusudur, bilinçsizce üretilen soyutlamalar bilinçlice soyutlaşmayı körükler, vice versa. Burada sorun özne olmaktır, köylerde kimse modern özne değildi. Köylerde elbet herkes erkek veya kadın ve müslümandı, ya da gayrimüslim (Ermeni veya Rum) idi ama hiçbiri sağcı, solcu, Türk (türkçü, kemalist...), “sosyalist”, “vatanperver”, ilerici, demokrat, liberal fasa fiso olmamıştı. Öznenin zincileri geliştikçe, kendi varoluşundan verdiği gücün oranı artar, kendine kalan gittikçe azalır olmalıdır.

9-      O  halde en büyük gaye, öznenin lağvında aranmalıdır.

 

 

 

 

 

KOMÜNİSTLER

Feuerbach, dinsel özü insansal öze indirgiyor. Ama insansal öz, tek tek her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Gerçekliği içersinde, bu, toplumsal ilişkilerin bütünüdür.

-Feuerbach Üzerine Tezler, 6.

 

1-      O halde varoluşun fethi, öznenin dağılması ne demektir? Özneyi uygulayan güç, her şeyin eleştirisinin önünde duran güç, eş deyişle komünizmin önünde duran güç, sermayenin tertiplediği ve devletin örgütlediği güçtür, eş deyişle toplumsal ilişkilerin bütün halinde (tek tek parçalarının içinde bulunamayacak) varoluş verdiği güçtür, toplumsal ilişkilerin iktidarıdır.

2-      Varoluşun fethi o halde mevcut toplumsal ilişkilerin dağıtılmasıdır. Ancak bu ilişkilerin iktidarı belli insan sınıflarının çıkarları olmuştur, eş deyişle onu işgal etmiştir. O halde askerler sınıfı, bürokratlar, kapitalistler, küçük burjuva ve küçük memurlar, “kadrolu” işçiler bu ayrıcalıklı konumlarından vazgeçmek istemez, eş deyişle gitgide küçülen çıkarlarını, büyüyen entropiyi yeniden gerçek gücü ele geçirmekten daha değerli bulurlar.

3-      Tarihte ilk defa gücü ve iktidarı elde toplama sorusu insan sorunu olmaktan çıkmıştır, tüm bir doğayı felakete sürükler hale gelmiştir. Kendine yeterlik değil, “more is better than less” ilkesi tüm bu toplumsal ilişkilerin iktidarında, ayrıcalıklı sınıfların soyutlamalara verdikleri güçlerden kendilerine de bir şeyler kalsın diye seçtiği ilkeydi, tüm doğayı amansızca yağmalasınlar ve içinde bulundukları boşlukta, kapitalist can emen makinalarına, banker ve finansör deste deste değerini birilerini acısıyla kazanmış ama kağıttan başka bir şey olmayan  paralarına, subay yeni şık üniformasına ve gece yapılan balodaki yağlı şişmiş burjuva suratlara, milletvekili bakanlara, bakanlar milletvekillerine, bürokratlar ikinci karılarına ve sayfalar dolusu dosyalar aptal aptal baksınlar diye doğan bir ekolojik felaket.

4-      İşçi sınıfı bunların hepsini varettiği gibi bunların hepsi de onu var eder. Emeğin zaferi olmadığı gibi, olsaydı bu da sermayenin zaferi olurdu. Emek iktidarın sahibi değildir, sahibi sermayedir. Sermayenin sahip olduğu en önemli iktidar ise, emeğin kendini ve diğer hepsini yok etmesine engel olma gücüdür. Hiçbir “üst-sınıf” neyi niye yaptığını bilmez, ama yapmak zorundadır. Ve emeğe yol verirlerse, hemen kendisini ve onları yok edeceğini bilir.

5-      O halde özne için denen, emek için de denmelidir, “en büyük gaye, emeğin lağvında aranmalıdır.”

 

Alperen Bıyıklı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

gece

Berhard Reichenbach - KAPD’de Geriye Bakış (çevirim)